Siz yolsuzluğu bitti mi sanmıştınız yoksa?

Rantın ve gayrişeffaflığın hüküm sürdüğü bir ülkede yolsuzluk biter mi hiç? Bitmez. Sadece yolu ve yolcuları değişir.
Hükümetin üstüne gitmediği, medyanın gündeme getirmediği bu gerçeği gün geldi ‘soruşturmacı polisler’ yüzümüze çarpıverdi işte.
‘Büyük Rüşvet’e dair hiçbir eleştiri, sorşturmanın ortaya çıkardığı bilgi, belge ve görüntülerden önemli değil, olamaz.
Arkasındaki ‘hesaplar da hükümetin soruşturma karşısındaki söylem ve icraatından daha vahim değil, olamaz.
AKP’yi eleştiriyorsan kesin Fetullah’çısın.
Yahu mahkum muyuz bu dilemaya, ait olmadığımız taraflardan biriyle saf tutmaya?
Belli ki öküz palazlandı, ortaklık bitti. Ne adalet, ne şeffaflık, ne temiz siyaset… Ekonomik ve siyasi temelli bir güç ve nüfuz mücadelesidir bu.
Bir de ‘MİT ne işe yarar?’ diye sormak lazım. ‘Büyük Rüşvet’ soruşturmasını yürüten ekip yalnızca idari ve siyasi amirlerini atlatmakla kalmadı, MİT’i de faka bastırdı.

Soruşturmacı polisçilik, araştırmacı gazeteciliğin önünü açar mı?

Bu hükümet, belgeli ve itiraflı bir TOKİ yolsuzluğunun hesabını sormamış bir hükümet. Bu medya o yolsuzluğun üstüne gitmemiş, gidememiş bir medya.

Niye? Yıllardır ortada dolaşan bir şehir efsanesine halel gelmesin diye. Şudur o efsane: AKP döneminde çetelerin kökü kazındı, hortumlar kesildi, yolsuzlukar bitti.

Rantın ve gayrişeffaflığın hüküm sürdüğü bir ülkede yolsuzluk biter mi hiç? Bitmez. Sadece yolu ve yolcuları değişir.

Bu köşede 18 Ağustos’ta çıkan yazının başlığı aynen öyleydi: ‘Yolsuzluk bitmez, yolu ve yolcuları değişir.’ Hükümetin üstüne gitmediği, medyanın gündeme getirmediği bu gerçeği gün geldi ‘soruşturmacı polisler’ yüzümüze çarpıverdi işte.

Şu notu düşmüşüm o yazıda: “Yolsuzlukların ortaya çıkarılıp çıkarılamaması, bir başka deyişle yolsuzlukla mücadele ise apayrı bir meseledir. Her şeyden önce şeffaflık, etkin denetim ve yargı mekanizmaları, toplumsal duyarlılık ve basın özgürlüğü gerektirir.”

Ve şu vakayı aktarmışım: “Eski TOKİ genel müdürü Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar geçen kasım ayında, üstelik de Plan Bütçe Komisyonu’nda şöyle konuştu: ‘Hesap kitap yaptık. Faiziyle 55-60 milyon lira TOKİ’nin zarara uğratılması var. Burada dolandırıcılık, hırsızlık var. Bu benim zaafımdır. Bir idareci olarak oradaki yanlışlığı görebilmeliydik, göremedik. Bizim gözümüzden kaçtı. Kim suçluysa cezasını çeksin. Ben de dahil…’


Adres belliydi. TOKİ ve TOKİ’nin gözde inşaat şirketlerinden KC Group. Rüşvet verilip alınmıştı. Dolandırıcılık yapılmıştı. Devlet zarara uğratılmıştı. Denetimsizlik vardı. Basiretsizlik vardı. Sorumsuzluk vardı. O dönem TOKİ’nin başında bulunan ve şimdi bakan koltuğunda oturan kişi de açıkça itiraf ediyordu yolsuzluğu.

Yani her şey ortadaydı.

Peki ne oldu?

Ne olduğunu, 4 Ağustos tarihli Today’s Zaman gazetesinden, Noah Blaser‘ın kaleminden okuyalım:

‘Birkaç gün sonra Bayraktar çark etti, vaat edilen soruşturma çıkmaza girdi. Hiç de şaşırtıcı değil ama basın işin peşini bıraktı ve tam da skandalda adı geçen firmalar yeni ihalelelere yelken açtı.’

Blaser, ‘Hiç de şaşırtıcı değil’ diyerek taşı gediğine koymuş ama en acısı CHP’li Erdoğdu’nun haberdeki sözleri… Bayraktar’ın itirafından sonra epey bir gazeteci kapısını çalmış raporu haber yapmak için ama, “Sorun şu ki aradan dokuz ay geçmesine rağmen konuyla ilgili tek satır bir haber yapılmadı gazetelerde.”

Böyle bir hükümetimiz ve -bakmayın üç beş gündür aslan kesildiklerine- bir iki istisna hariç böyle bir medyamız var işte

Yine bu köşede, bu kez 24 Kasım’da bir araştırmadan bahsetmiştim.

Dünyada çeşitli ölçütlerle yolsuzluğun çetelesini tutan Uluslararası Şeffaflık (Transparency International) derneğinin son araştırmasından…

Türkiye’ye ilişkin bulgulardan bazıları şöyleydi:

– Araştırmaya katılanların yüzde 55′i son iki yılda yolsuzluğun arttığını düşünüyor.

– Yolsuzluğa en fazla karışan kurumlar sıralamasında siyasi partileri sırasıyla medya ve meclis izliyor.

– Katılımcıların yüzde 41′i hükümetin yolsuzlukla mücadeledeki faaliyetlerini etkili, yüzde 38′i ise etkisiz buluyor.

Sanırım yeter.

Ehem ile mühim

1. ‘Büyük Rüşvet’ soruşturmasının yürütülüş biçimine ve operasyonel zamanlamaya dair hiçbir eleştiri, sorşturmanın ortaya çıkardığı bilgi, belge ve görüntülerden önemli değil, olamaz.

2. Soruşturmayı tetiklediği öne sürülen ‘hesaplar’, hükümetin soruşturma karşısındaki söylem ve icraatından daha vahim değil, olamaz.

Mahkum muyuz?

Zor tercihler, ucuz yaftalamalar ülkesidir Türkiye.

Sivil otoriteyi eleştirince askerci derler.

Askere laf edersin adın Tayyipçi’ye çıkar.

Laikliği savunursun, darbe kışkırtıcılığına sayarlar.

Hukuk ihlallerini yazarsın ‘Ergenekoncu’ ilan ederler.

BDP’yi eleştirirsin ‘çözüm süreci karşıtı’ oluverirsin.

Ve şimdi: AKP’yi eleştiriyorsan kesin Fetullah’çısın.

Yahu mahkum muyuz bu dilemaya, ait olmadığımız taraflardan biriyle saf tutmaya?

Belli ki öküz palazlandı, ortaklık bitti. Ne adalet, ne şeffaflık, ne temiz siyaset… Ekonomik ve siyasi temelli bir güç ve nüfuz mücadelesidir bu. Kazananın demokrasi olmayacağı da kesin. E ne işimiz olur o zaman sizinle?

MİT ne işe yarar?

‘Büyük Rüşvet’ soruşturmasını yürüten ekip yalnızca idari ve siyasi amirlerini atlatmakla kalmadı, MİT’i de faka bastırdı.

Süleyman Demirel’in lafıdır: “MİT her gün size Afrika’da hangi kabile hangi kabileden kaç kişiyi öldürdü diye haber verir ama Ankara’da altınız oyulur, darbe hazırlanır haber vermez.”

‘Büyük Rüşvet Operasyonu’nda Başbakan Erdoğan’ın durum hatırlattı bana Demirel’in bu sözünü… Sen kalk Suriye’de rejim değiştirmeye soyun, burnunun dibindeki ‘Büyük Rüşvet’in kokusunu alma…

22 Aralık 2013, Taraf

About Erdal Güven

Journalist
Bu yazı Uncategorized içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın