Ortada Gezi var, yandan geç

Uluslarası Af Örgütü’nün Gezi Raporu daha çıktığı gün, bir iki gazete ve üç beş köşe yazarı dışında, üç maymuna malzeme oldu. Hala da öyle. Ee, hükümetten ırak, medyadan ırak. Tıpkı Suriye’de derinlik sarhoşluğuna kapılmış Türk dış politikası gibi… Neyse ki Aliyev ‘seçim zaferi’ kazandı da tesellli bulduk!

Derinlik sarhoşluğu

Farkında mısınız bilmem, doğru dürüst Suriye konuşmuyoruz kaç gündür. Nedeni basit: Suriye mevzusunun pek çiğnenecek bir tarafı kalmadı başbakan için.

Gündemi neredeyse tek başına başbakanın belirlediği, medyanın da büyük ölçüde aynı kişinin güdümünde bulunduğu bir ülkeyiz. Hal böyleyken bu ‘konuşmama hali’ gayet anlaşılır.

Beş on gün öncesine kadar Suriye’yi dilinden düşürmeyen başbakanın bugünlerdeki suskunluğunun işaret ettiği bir gerçek var: Realpolitik açıdan Türkiye’nin ‘Arap Baharı’ öncesi Suriye politikası ne kadar doğru ve başarılı idiyse sonrasındaki Suriye politikası da o kadar yanlış ve başarısız. (Evet, aynı tespit Mısır politikasına ilişkin olarak da yapılabilir, ama konumuz Suriye bugün).

Hiçbir mazeret başarının yerini tutmaz, denir. O mazeretiniz ‘ahlaken’ ne kadar ‘değerli’ olursa olsun, hiçbir ‘önem’ taşımadığı için başarısızlık gerçeği değişmez. Ve biliyoruz ki başbakanın kaldıramadığı, kaldıramayacağı gerçeklerin başında başarısızlık geliyor. Başarısızlığın yüzüne vurulmasına ise dayanamıyor.

Hem kendisinin, hem medyanın suskunluğu bu yüzden.

Suriye rejiminin üç sacayağı olageldi hep:

1 – Her ne kadar dar olsa da ve mezhepçi karakteri ağır bassa da, kemikleşmiş halk tabanı. Üstelik, varlığını, rejimin bekasıyla bir tutan bir taban bu.

2 – Kilit konumları söz konusu halk tabanının elit kesiminin işgal ettiği, son derece iyi örgütlenmiş bir devlet.

3 – Farklı alanlarda ve derecelerde olsa da İran ve Rusya’yla ittifak; Ortadoğu’nun en güçlü örgütü Hizbullah’la kader birliği.

Suriye’ye dair bir iki kitap hatmetmiş, kitabı da bırakın doğru dürüst gazete okumuş sıradan bir insanın dahi bileceği türden çıplak gerçekler bunlar. Bu kadarcık bilgi bile, ‘Arap Baharı’nın Suriye liderliği üzerindeki etkisinin Tunus, Libya ve Mısır liderliklerinden farklı olacağını kestirmeye yeterdi ta en başından beri. ‘Stratejik derinliğe’ hiç gerek yoktu.

Bugün Suriye rejimi, ABD-Türkiye-Suudi Arabistan-Katar dörtlüsünün her tür desteğini arkasına almış, ‘cihat’ dopingli, nüfusun yüzde 70-80’ini temsil eden silahlı isyancı güçlere hala ayaktaysa, söz konusu sacayağı hala yıkılmadığı için ayakta.

Üstelik, kimyasal silah stokunu tasfiye sürecini başlatarak, yıkıcı bir askeri askeri müdahaleyi önlemekle kalmadı Suriye rejimi. O müdahaleyi gerçekleştirmesine ramak kalan ülkenin dışişleri bakanının takdirini bile kazandı!

Türkiye ise siyasi ve diplomatik tecritin yanı sıra, nasıl başa çıkacağını bilemediği bir Suriyeli mülteci akınıyla, nasıl savuşturacağını kestiremediği bir Kaide tehdidiyle ve nasıl idare edeceğini düşünüp durduğu bir ‘Rojava’ oluşumuyla karşı karşıya.

Derinlik sarhoşluğu değil de nedir bu?

Ortada Gezi var, yandan geç

Biri iş edinip de Uluslararası Af Örgütü’nün ‘Gezi Raporu’yla hükümetin ‘Demokratikleşme Paketi’nin medyada bulduğu yeri araştırıp karşılaştırsa keşke. Ben 1’e 100 veriyorum.

Rapor daha çıktığı gün, bir iki gazete ve üç beş köşe yazarı dışında, üç maymuna malzeme oldu. Hala da öyle. Hükümetten ırak, medyadan ırak.

Gezi eylemlerinde polis şiddetinin nerelere vardığını vaka vaka anlatıyor rapor ve bir yerinde de Erdoğan’ın şu sözlerine yer veriyor: “Soruyorlar, ‘Polise talimatı kim verdi’ diye, ben verdim, evet, ben verdim.”

‘Demokratikleşme Paketi’ için, iflah olmadan ‘Yetmez ama evet’ diyenler yanılıyor, size ‘Yeter de artar bile.’

İyi huylu diktatör

Hafta içinde Azerbaycan’da oylama yapıldı. Merak edilen tek şey, Aliyev’e yüzde 90’ın altında mı yoksa üstünde mi oy çıkacağıydı.

Azerbaycan dediğiniz, otoriter bir ülkedir. Başında da Aliyev denen bir otokrat var. Bir diktatöre dönüşmesi, çıkacak bir halk ayaklanmasına bakar. Ama halk öyle bir çembere alındı ki ki Azerbaycan’da mecali kalmadı.

Hal böyleyken ‘oylama’nın sonucunda bir kez daha koltuğa oturan Aliyev’i tebrik etmek, ‘zafer’ini kutlamak Türkiye’nin cumhurbaşkanı, başbakanı ve dışişleri bakanına düştü.

Bizimkiler her türlü diktaya karşı olduklarını dillerinden düşürmediğine gere demek ki diktatörün iyi huylusu da varmış.

Benden uyarması: Esad da kardeş’ten sayıldığı zamanlarda Aliyev’den aşağı kalmazdı hiç oy oranında. Bakın şimdi ‘katil’iniz oldu…

Taraf, 13 Ekim 2013

About Erdal Güven

Journalist
Bu yazı Suriye, Türkiye içinde yayınlandı ve , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın